Bana ilk gülümsediğin günü hatırlamıyorum. Yalan yok. Masada o kadar çok kahkaha vardı ki; yanına yakışmadı hiçbir meze. Bir büyük, küçük kaldı birbirine kenetlenmiş gözbebeklerimizin yanında. Ben seni sek içmeyi seviyorum, biliyorsun. Sulandırdığımız tek şey şakalarımız olsun. Başın omzumda, burnum boynundayken araya çay almaya ne hacet?
Tam da iskeleye bir şarkının yanaştığı, kelimelerin sana benzediği anlar gibi. Bağıra bağıra sustuğum kelimeler içimde dolup taşarken, kapanan bir kapının o kelimelerden anlamlı bir cümleye gebe olduğu görmenin, çocukken gök kuşağı görmek kadar büyük bir mutluluğu olduğunu bilmezdim.
Bilmiyorsan öğrenmelisin, ezberci eğitim sistemine karşıyım ben; dersi derste, seni sende öğreniyorum. Her yeni günde sana and içiyorum. Her yeni günde tekrar ediyorum seni. Unutmaktan korktuğumdan değil, tekrar ettikçe daha da işleyesin içime diye.
Bir Vahayı Deniz Sandım diyor, Deniz. Tekin Deniz. Deniz Tekin. Ben artık boy bile olsa giremiyorum her suya. Çakıldır, taşdır, dengemi kaybedip düşmekten korkuyorum. Ama merak etme, yüzme biliyorum. Her kulaçta kıyıya biraz daha uzak sana biraz daha yakın yüzüyorum.
Dedim ya sana bugün, derimiz kalınlaşıyor, yaşaya yaşaya nasır tutuyoruz diye. Tedavi olmaya başladım bugün. Haberin olsun. O derinin altında duruyormuş yumuşacık kalbim. Hala hissedebiliyormuş. Ankara soğukmuş. Hava sisliymiş. Gülüşün? Astigmatım bir onu görmeme engel değilmiş. Ankara. Gri memur şehri, benim için elaymış.
Kommentare