top of page
  • Yazarın fotoğrafıBuğra Aydınoğlu

İnsan Ne ile Yaşar? Bl-2

Nasıl yaşıyoruz? Bu soruyu kendinize en son ne zaman sordunuz? 


Üç tür insan vardır der The Platform filminde. Yukarıdakiler, aşağıdakiler ve düşenler. Peki siz bunlardan hangisisiniz? 

Şehir merkezine uzak lokasyonlarda, kenar mahallelerde, dağ köylerinde yaşayan düşük maddi gelire sahip insanlar kendilerini aşağıdakiler olarak görebilirler. Aynı imkanlar zamanında kendilerinde olmadığı için eğitim öğretim fırsatlarının olmadığıı, dolayısıyla da doğru düzgün bir meslek sahibi olamadıklarını söyleyebilirler. Kendini bu sebeplerden ötürü aşağıda görenlere karşın yukarıda gördüklerinin düşünceleri de buna benzer olabilir. Yıllarca okuyup dirsek çürüttüm, mesleğimi elime aldım, kendim çalışıp kendim kazanıyorum, sen de yapsaydın diyebilirler. 

Bu sav günümüzün kapitalist dünyasında bir açıdan doğrudur. Bazı ekonomilerde insanlar birincil ihtiyaçları olan gıda ve barınmaya bile yeteri kadar para ayıramazlarken, tabloya ekstra giderler ekleyip sinemaya, tiyatroya, kitaplara, konserlere vakit ve nakit ayıramayabilirler. Oysa Şengör’ün “Dahi Diktatör” kitabı bu savı delip geçen bambaşka bir karakterle, aklın ve bilimin ışığında yoğurulan farklı bir entelektüel zihin yapısını bize gösteriyor. 

1881-1938 yılları arasında fiziken dünyada varlık sürdüren bu entelektüel zihin, tüm yaşamı boyunca stratejiler içerisinde kurduğu iletişim ağını, entelektüelitesi ve çok yönlülüğüyle müthiş bir estetik içerisinde insanlara örnek olarak gösteriyor ve aşılıyordu. 

Babasının eksikliğiyle geçirdiği çocukluk ve gençlik çağları onun ideallerindeki ülkenin yaratılması konusunda inisiyatif almasını ve o ülkenin kurucu babası olmasına ilham vermişti. Bu bağlamda varını yoğunu harcayıp sahip olduğu, neticesinde edindiği bilgilerle de hayatını değiştiren kitapları oldu. Yabancı dil öğrendi. Kendi yaşamını değiştirmesi milyonların hayatına ve kaderine dokundu. 

Bu bahsettiklerimiz ışığında yukarıda bahsettiğimiz üç tür insana geri dönelim. Tüm imkansızlıklara rağmen inisiyatif alarak önce kendi hayatına sonra da koskoca bir milletin hayatına dokunabilen midir yukarıdakiler? Yoksa paranın sağladığı imkanları direkt ya da dolaylı yollardan değerlendirip onun avantajlarını kullananlar mı? Bu konu elbette ki tartışmaya açıktır fakat bana sorarsanız ikisinin de birbirinden besleneceği ve öğreneceği çok şey vardır. 

Yine de bu alan daraltılabilir yahut genişletilebilir. Mühim olan şudur; hangi tür insan olduğunuz başkalarının hayatına bakarak kendininizi nasıl konumlandırdığınız ya da nitelendirdiğinizle ilgili değil de kendi hayatınıza bakarak kendinizi yaşantınızda nasıl konumlandırdığınız ya da nitelendirdiğinizle ilgilidir. Hiç üşenmeyin ve önünüze bir kalem ve kağıt koyup düşünmeye başlayın sevgili okur. Kendinize ne kadar vakit ayırıyorsunuz? Siz bu hayatta ne yapıyor, ne ile yaşıyorsunuz? 

Gözünüzün önüne Rafaello’nun Atina Okulu freskini getirin. İçerisinde ünlü düşünürlerin, felsefecilerin, matematikçilerin figürlerini barındıran bu fresk yapıldıktan çok sonraları Atina Okulu olarak anılmaya başlanmıştır. Sonradan verilen bu isim göz önünde bulundurulduğunda fresk içerisindeki mimarinin Antik Yunan mimarisi olmasını bekleriz. Fakat karşımızda gördüğümüz şey Roma mimarisidir. Verilen isimle gördüğümüz şey farklıdır. Yani hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Freskte görünen figürlerin tam ortasında Platon ve Aristoteles vardır. Peki, onların arkasındaki manzarada göremediğimiz daha nice şeyi düşünmeye başlarsak, sonuç ne olur?

En başta sorduğumuz nasıl yaşıyorsunuz sorusuna dönersek “görebildiğimiz kadarıyla” diye cevap vermekte bir sakınca yoktur. Yahut görmek istediğimiz kadarıyla. 

Sözün özü sevgili okur; insan görebildiğiyle yahut görmek istediğiyle yaşar. Göremediğini merak edip görmeye çalışanlara selam olsun. Gördüğüyle yetinenlerinse tuvalet kağıdı kadar bile kıymeti yoktur. 



bottom of page