Halk içinde bir aynayım. Herkes bakar, bir an görür.
Niyazi Mısri
Bir yoluculuk hatırlıyorum; konfor alanından çok fazla uzaklaşmadan yeni yerleri keşfedebilmek istediğim. Güzel kokular almanın, güneşi en güzel haliyle en yakından görebilmenin hevesiyle gecenin karanlığında çıkılan bir yolculuk. İçinde hiçbir ihtiyaç molası barındırmamalı ve tam gaz gidilmeli, sonunda navigasyondan gelecek “hedefinize ulaştınız” sesini beklemenin heyecanıyla.
Biliyorum dostum, adımlarımızı tökezleyerek atıyoruz bu yüzyılda. Ayakkabılarımız parçalanıyor, ayaklarımız şişiyor. Ama yürümekten kaçınmıyoruz. Yolculuğumuz devam ediyor. Hedefimize ulaşabilmemiz için ister yaya, ister bir araç bularak kat etmeye çalışıyoruz yolu.
Yorulmak bazen faydalıdır bilir misin? Dinlenmek insanı ağırlaştırmaz, aksine dirayet verir daha da inançlı bir biçimde devam edebilmek için. Hastalıklar gelir başımıza. Dünyanın sonu sanırız. Üzülürüz, ağlarız. Tedavilere başlarız. Tıp ve ilaç sanayi bizi daha çok yaşatmak ve üstümüzden para kazanmak için elinden geleni yapar. Sonra bazıları sorgulamaya başlar aşının içinde çip mi vardı diye. Yoruluruz. Hele ki bu mavalları dinlemekten çok yoruluruz.
Düşler kurarız, aşık olduğumuz, zengin olduğumuz, ülkeler gezdiğimiz, bilgimizi görgümüzü artırdığımız, kariyer yaptığımız. Hepsi de nasıl lezzetlidir değil mi? Bazen tuzu peşinen atarız yemeğe, bile bile lades deriz. Ama önünde sonunda yine biz kazanırız. Karnımız tok sırtımız pektir.
Sonra kış gelmiştir, hava soğuktur. Yukarıda bahsettiklerimin içinden ertelediklerini, yapamadıklarını bir sonraki yıl yapmak için yine kendine sözler verirsin, revizeler yaparsın, editör sensindir, nihayetinde nasıl bir hayat yayınlayacağını seçme özgürlüğün vardır. Kendi dizgini kendin yaparsın, daha sıcak, güneşli bir yaz gününün hayaliyle. Tüm bunların sonunda bir şey olur, hayat seni hiç beklemediğin bir yerden vurur. O güne dek yaşadığın bütün tecrübeler sıfırlanır, en baştan öğrenmeye başlarsın soğuk bir kış gecesinde. Bir gece ansızın gelen titreşimler yerle bir eder çocukluğunu, gençliğini, dününü, bugününü ve yarınını. Bu kez başka bir yola çıkmak istersin, telefonlar çekmez, asfaltlar patlamıştır. Götünün üstüne oturur düşünmeye başlarsın. İnancın olmasa bile dualar eder, Allah’ım yardım et diye yalvarırsın.
Oysa hava çok soğuktur. Üzerinde belki incecik bir pijaması bile olmayan insanlar bir gece vakti, gece soğuğunun yanında bir de betonlara sarılmak zorunda kalmışlardır. Betonlar soğuktur. Ama en acı soğuk ne Ankara’nın kuru ayazında ne de Kars’ın eksi bilmem kaç derecelerindedir. Soğuğun en acısı arasına sıkıştığın duvara bile yalvarırken sevdiklerini düşünürken alıp verdiğin nefeste saklıdır. O nefes belki son nefesindir bilemezsin. Eğer şansın yaver gitmiş ve hayattaysan seslenmeye çabalarsın. O şokla, sesin çıkmaz. Ses tellerine felç inmişçesine, bir karabasandan uyanmaya çalışırcasına çabalarsın. Günler geçer, sesini duyan yoktur ya da varsa bile o da kendi canını kurtarmaya çalışmaktadır. Onun da canı yanmıştır çünkü. Çaresiz bir ışık beklersin. Yaraların en büyüğü geride kalanların kalbinde bıraktığın hatıralardır.
6-7-8-9-10… diye saymaya başlarsın Şubat’ı. Şubat takvimde biter. Oysa 6 Şubat 2023’den sonraki her ay Şubat’tır. Yeniden filizlenme, yeniden çiçek açma gayesiyle her ay Şubat olmalıdır. Bir tevekkül olarak değildir belki ama Hermetik düşünceye göre titreşimlerin oluşturduğu bir ritim prensibi vardır. Mevsimlerin, tarihsel olayların hep bir ritim içinde olduğu görüşü ile canlılar topraktan gelir, yine toprağa gider, tıpkı mevsimlerin birbirini takibi gibi. Bu yüzden sevgili dostum benim için her yıl 6 Şubat’ta girer yeni döngüsüne. Acılarla, kayıplarla yaşadığımız o günleri hatırlamak bizi diri tutar. Daha da acısını yaşamamak için düşünmeye sevk eder. Ölüm iyi değildir. Kaybetmek iyi değildir. Fakat ders çıkarmak ve öğrenilenleri uygulamak gerekir.
Sevgili dostum. Seni göremeyeli uzun zaman oldu. Fakat inan bana bundan daha acısı; seni hissedemeyeli uzun zaman oldu demek olurdu. Neyse ki ikinci cümleyi kurmadığım için şanslıyım. Seni hissediyorum. Varlığını, hala güzel işler yaptığını biliyorum. Bilir misin sevgili dostum; ölümü bir son olarak bize dikte edenlerin batılı kültürler olduğunu söyler Osho. Doğuda ölüm yeni bir başlangıca ve yeni bir boyuttaki yaşama atılan ilk adımdır diye de ekler. Çok haklı değil mi? Benzer bir şeyi insanı oluşturan şeyden bahsederken Ficino da söylüyor. İnsanı oluşturan şeyi onun ölümlü görünüşü değil, ölümsüz ruhu olarak tanımlıyor üstat.
Dostum. Bir süredir sana gelmeyi çok istiyorum. Yanında olmayı, vakit geçirmeyi, hadi gel kalk, karşıya geçelim Cevahir’de dolanalım demeyi. Gelemiyorum. Harici dünyanın insanı meşgul kılan sebepleri benim çat diye çıkıp yanına gelmemi engelliyor. Ama sen beni anlarsın biliyorum.
Dostum iyi ki bu dünyadan geçtin. Yeni gelecek yıl bize biraz ruhundan getirsin.
Comments