top of page
  • Yazarın fotoğrafıBuğra Aydınoğlu

Bu Hikayede Yaşlandım Aylin


Geçen gün yine bir yağmur yağdı ki sorma. Sel götürdü ortalığı. Mevsimler kayıyor, yer değiştiriyor diyordu bizim manav Mustafa. Söylediğine göre bir kaç yıla kalmaz portakalı mandalinayı yazın, karpuz kavunu da kışın yermişiz. Olur mu canım öyle şey? İnsan karpuzla kavunu bu kadar karıştırır mı? Hadi benim aklım başımda değil, bu ne demeye akı boku karıştırır oldu Aylin?

Sürekli bir Edip Akbayram şarkısı var kafamda. Öyle ağırım ki kendime, sen benden gittin gideli diye dönüp duruyor dilimde. Gerçekten öyle ağırım ki ne yataktan kalkasım geliyor sabahları ne de hasta olursam iyileşesim. “Artık kimseye verecek selamım yok” diyor Ferhan Şensoy, al benden de o kadar. Günaydın diyene bile bir karşılık veresim yok. Ama yine her sabah sana günaydın mesajı atmaya çalışırken buluyorum kendimi. Bana bağlama büyüsü falan mı yaptırdın Aylin?

Tüm kitaplar kutsaldır derdin eğer insana bir şeyler katıyorsa. Senin kitaplarını okumadım diye de gönül koyardın bana. Geçen gün yeni kitabın çıkmış. Arkadaş haber verdi. Bizi yazmışsın. Sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. Gittim kitapçıya tam iki tane aldım düşünebiliyor musun? Tam iki tane! Neden mi iki? E çok unutkanım ben biliyorsun. Kitabın birini bir yerde unutursam diğerini okurum diye düşündüm. Ama bu sefer de okuduğum kitabın neresinde kaldığımı da unutacağım için diğerine baştan başlamam gerekecek. Eskiden bu kadar değildi unutkanlığım. Yaşım ilerledikçe neyi unuttuğumu bile unutmaya başladım Aylin.

Bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterirken ben sana defalarca yanlış yaptım. Özür diledim. Kabul ettin. Yanlış yaptım, özür diledim. Kabul ettin. Yanlış yaptım. Bu böyle devam etti gitti yıllarca. En kötü gününde, kayıpların olduğunda, umutların bittiğinde yine de benden medet umdun, beni kabul ettin bunu biliyorum. Nietzsche “insan arzularını sever, arzuladıklarını değil” diyor, sen benim yine aynı haltları yiyeceğimi bile bile kabul ettin beni kendi dünyana. Senin için içini yedi, ben hep aynı boku yedim Aylin.

Kendi kendine benden defalarca ayrılıp defalarca da barışmışsın benimle, Allah ne muradın varsa versin Aylin. Ama inan şu anki beni görsen mide ağrını Talcid bile geçirmez diye düşünüyorum. New York sokaklarında yaşamaya çalışan bir evsizden farkım yok. Kaç yaşına geldiğimi bile hatırlamıyorum. Zaman durdu bende adeta. Sen gittin, biz bittik, zaman durdu. Diderot; “insan önce toz olduğunu ve sonra yine toza dönüşeceğini” unutmamalı diyor. Ahiret inancından mıdır bilmiyorum. Ama biz tozu dumana kattık da yaşadık. Haklısın tozutmayı severdik seninle bu hikayede. Yine aynı ben, bu hikayede yaşlandım Aylin.

Ben toz olduktan sonra evi iyice dip köşe süpürmeyi unutma. Ev tozuna alerjin olduğunu unutmadım hala. Sezar’ın maması mutfaktaki büyük çekmecede. Oyuncakları da aynı yerde. Mamayı salon kapısının kenarına, oyuncakları da salondaki halının üstüne koy. Ara sıra kontrol et yazık ona. Kapıyı da alttan üsten ikişer kere kilitle, üçer kere kilitleyince yine de kolayca açabiliyormuş hırsızlar. Öyle demişti kapıda kaldığımda çağırdığım çilingir. Kendine iyi bak Aylin.






bottom of page